Türkiye’nin Enerji Bağımlılığı

Enerji, uluslararası ilişkilerde büyük önem taşır. Siyasette, ekonomide, diplomaside, güvenlikte çok önemli olan bir kaynaktır. Ona sahip olanlar tarafından stratejik bir silah olarak kullanılır. Çetin mücadelelerin, kanlı savaşların nedenleri arasında ilk sıralarda gelir. Enerji kaynaklarının dünyadaki dengesiz dağılımı dikkate alındığında, İngilizlerin ünlü devlet adamı Winston Churchill’in şu sözleri daha iyi anlaşılır: “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir”. Ülkelerin artan enerji talebinin yanında, artan nüfus da enerji alanındaki rekabeti keskinleştirir. Enerjinin çıkarılıp işlenmesinden başlayarak, arzında, pazarlanmasında, taşınmasında zorlu bir rekabet söz konusudur. Ancak enerji arz güvenliğinde kolay çözümler yoktur. Enerjinin erişilebilir ve sürdürülebilir olması da kolay değildir. Hem kaynak bazında hem tedarikçi ülkede hem de taşıma güzergâhında çeşitlilik sağlanması zordur. Günümüzde aynı anda hem ucuz, hem temiz, hem güvenli, hem de sürekli bir enerji kaynağına sahip olmak için yoğun çaba göstermek, gelişmeleri yakından takip etmek gerekir.

Dünyada enerji kaynaklarının tüketim kompozisyonu değişim halindedir. Gelişmiş ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerin, en başta da Çin’in enerji talebinde büyük artış söz konusudur. Kömürün ağırlığında bir miktar azalma, petrol, doğalgaz ve nükleer enerji kullanımında ise bir miktar artış gözlenmektedir. Su ve rüzgâr enerjisinin tüketiminde de artış gözlenmektedir. Enerji üretiminde ise Orta Asya, Hazar ve Ortadoğu, yani Avrasya’nın merkezi ve çevresi öne çıkmaktadır. Ülkelerin büyümesine koşut olarak, enerji tüketimi de arttığından, enerji kullanımında tasarruf, verimlilik arayışları önem kazanmaktadır. Farklı enerji kaynaklarının, yeni, yerli ve yenilenebilir kaynakların önemi hızla artmaktadır.

Enerji kaynağı açısından zengin ülkeler, bu kaynağı diplomaside etkili bir araç olarak kullanırken, tüm devletler, ikili ve çok taraflı siyasette, enerji güvenliğine büyük özen gösterirler. Enerji temininde dışa bağımlı olmanın, dış politikada manevra sahasını daralttığını bilirler. Enerjiyi, sadece ekonomik gelişmenin temel şartı olarak değil, aynı zamanda siyasi bağımsızlığın ve ulusal güvenliğin de temel unsuru olarak kabul ederler. Gelişmiş ülkeler, “enerji politik” denilen enerji siyasetinde, bilimsel bilgiyle beslenen, inisiyatif alabilen, proaktif politikalar izlerler. Bu sayede enerji alanında başarılı adımlar atar, azami kazanç sağlar, kayıplarını en aza indirmeye çalışırlar.

Dünya birincil enerji tüketiminde, fosil yakıtların ağırlığı devam edecektir ki, özellikle Türkiye’nin çevresinde yaşanan siyasi gelişmeler, iç savaşlar, çatışmalar ve işgaller de, büyük güçlerin, emperyalist merkezlerin, bu hesabı yaptıklarını göstermektedir. Farklı kuruluşların ve uzmanların öngörülerinde kimi değişiklikler olsa da, 2020 yılında da fosil yakıtlar, yani petrol, kömür ve doğalgaz en çok tüketilen enerji kaynakları olacaktır. Farklı tahlil ve tahminlerin ortalaması alındığında, petrolün yaklaşık yüzde 40, kömürün yaklaşık yüzde 30, doğalgazın da yüzde 25 oranında tüketileceği hesaplanmaktadır. Kısacası, önümüzdeki yıllarda da fosil yakıtların baskın konumu değişmeyecektir.

Buna karşılık nükleer enerjinin ve hidroenerjinin payları yüzde 3 – 4 düzeyinde tahmin edilmektedir. Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına ise yüzde 1 oranında pay ayrılmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, yukarıda da değinildiği üzere, farklı kuruluşların farklı öngörüleri söz konusudur. Örneğin; piyasa değeri olarak dünyanın en büyük enerji şirketi olan Exxon Mobil’ın araştırmasına göre; 2025 yılına kadar doğalgaz, kömürün yerine geçip dünyada en çok kullanılan ikinci enerji türü olacaktır.